DİĞER
“Kitap niçin satılmıyor?” Bu soru yazarı, yayıncıyı, kitapçıyı ve de okuru çok uzun yıllardır meşgul ediyor. Geçmişte bu konuyla ilgili yayınlanmış çok sayıda yazı da bulmak mümkün. İşte, onlardan biri, Sabih Alaçam’ın 1939’da kaleme aldığı “Kitap niçin satılmıyor?” başlıklı yazısı…
"Orhan Veli’nin şiirlerinden yapılmış yeni seçki Ablamı Tanımazsın, gerek düzenlenişiyle, gerekse içerisinde barındırdığı sanatçı imzası ve diğer çalışmalardan farklı şekillerde ayrışan özel bölümleriyle okura yeni bir deneyim vaat ediyor."
"Cevriye neden fosforlu? Suat Derviş romanında bunu açıklıyor, ancak Zeki Duygulu, Cevriye’sini fosforlu kılarken ne düşünmüş, ne amaçlamıştı? Bu ne yazık ki cevabını henüz bulamadığım bir soru. Fosforlu, şarkıdan önce ve sonra yayınlanmış argo sözlüklerinde yer almayan bir kelime. Yani muhtemelen şarkı öncesi bilinen bir yakıştırma olmasa gerek."
Faruk Duman: “Sus Barbatus! benim açımdan her yönüyle aklıma yatan, bana yazma coşkusu ve gücü veren bir roman oldu. Özellikle teknik sorunlarını hesapladıktan, yani bunları bu kadar sayfa boyunca nasıl yazacağımı saptadıktan sonra, artık yazı yazıyor sayılmazdım, yazma düşüncesi de aradan çekilmişti. Oradaki insanlardan biri olmuştum.”
"İstanbul yüzyıllardır akan, kuvvetli bir nehrin oluşturduğu delta gibidir. Her millet, her türden kültür orada bir aradadır. İşgal bu farklı milletlerden, kültürlerden yönetilebilir, yapay bir ortak şehir inşa etme çabasıydı; nehrin akışının tersine, tarihin kaidesine aykırı bir müdahaleydi; olmadı."
"Bu silah heykelleri savaş imajları gibi geçirgen. Bakışlar karşı tarafa bir şeylere temas etmeden de geçebilir ve boşlukla kamufle olmuşlardır. Burada boşluk ikinci bir unsur olarak yer alır. Kavram da burada gizlidir. Boşluk nesnenin aynısı olan fakat görünmeyen, bize gösterilmeyen tarafıdır."
“Suat Derviş’in romanları, psikolojik gerilimlere verdiği önemle, insan benliğinin derinliklerini anlama ya da gösterme çabasıyla ve kadının erkek karşısındaki toplumsal konum ve rolünü sıradan bir aşk hikâyesi anlatırken bile tartışmasıyla dönemin öteki tefrikalarından ve popüler aşk romanlarından farklılaşır."
"Emekçilerin hayatlarına yakından baktığı romanlarında Suat Derviş onların nasıl sömürüldüklerini, ne zor şartlarda yaşadıklarını çok gerçekçi bir biçimde dile getirir, ama bir yandan kadın emekçilerin kadın olmalarından ötürü yaşadıkları ayrı sıkıntı ve dertlere de ışık tutar."
"Yoksulluk çeken insanların hayatlarını, nelerden yoksun kaldıklarını, açlıklarını, yorgunluklarını vs çok ayrıntılı olarak anlattığı gibi, ruhsal yoksulluğu anlatmayı da önemsemiştir Suat Derviş... Romanın ilginç bir özelliği de sonlarını, Suat Derviş’in muhabir olarak Sovyetler Birliği’ne gitmesi üzerine Kemal Tahir'in yazmış olması..."
"Suat Derviş sosyalist olduktan sonra da aşk romanları yazmayı bırakmamıştır. Bunların en önemlilerinden biri, 1947’de tefrika edilen Kendine Tapan Kadın’dır. Bireylerin yaşantılarındaki karmaşalara, karanlıklara odaklanan bir aşk romanıdır bu, aynı zamanda da her şeyin, en yakın duyguların bile alınıp satıldığı bir dünyada iç dünyaların ne hale geldiğinin incelikli ve hüzünlü bir hikâyesi…”
Behçet Çelik dört bölüm halinde tefrika edeceğimiz çalışmasında, Suat Derviş’in uzun yıllar boyunca gazetelerde kaldıktan sonra geçtiğimiz yıllarda kitaplaşan romanlarında tema, olay örgüsü ya da karakterler arasındaki benzeşen ve ayrılan noktaları araştırıyor, Suat Derviş’in edebiyatına dair genel bir resmin ortaya çıkmasını sağlıyor.
İthaki Yayınları Suat Derviş'in Bir Haremağasının Hatıraları'nı önümüzdeki günlerde basıyor. Serdar Soydan'ın kitapta yer alan sonsözü ile kitabın başlangıcından iki bölümü Tadımlık olarak sunuyoruz...
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.